“Uluslararası Bahâeddin Nakşibend ve Nakşibendîlik Sempozyumu” 2 – 4 Aralık 2016 tarihleri arasında İstanbul’da icrâ edilmiştir. Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı İstanbul Tasavvuf Araştırmaları Merkezi tarafından organize edilen sempozyuma birçok kardeş kurum da destek vermiştir. Bu sempozyum, daha önce Üsküdar Belediyesi ile ortaklaşa düzenlenen Aziz Mahmud Hüdayi Sempozyumu ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ile ortaklaşa düzenlenen İmam-ı Rabbani Sempozyumu’nun üçüncü halkası olup, önümüzdeki yıllarda Abdülkâdir Geylanî, Hoca Ahmed Yesevî, Mevlana Celaleddin Rûmî gibi tarihte iz bırakmış büyük mutasavvıflar hakkında yeni sempozyumlarla devam etmesi düşünülmektedir.
Yüzyıllardır toplumsal bütünleşme ve ahlakî değerlerin benimsenmesinde öncü olan maneviyat yollarından Nakşibendilik, Türkiye’de tasavvuf alanındaki uzmanların yanı sıra Yeni Zelanda, Hindistan, Pakistan, Suriye, Balkanlar ve Orta Asya’dan akademisyenlerin de katılımıyla 40 civarında tebliğ başlığı altında ele alınmıştır.
14. yüzyılda Orta Asya’da yaşayan Hoca Bahâeddin Nakşibend hazretleri gönüllere Allah ve rasûlünün sevgisini yerleştirmek için çaba sarf etmiş, âlimler ile sûfîleri, medrese ile tekkeyi yakınlaştırmak için uğraşmış bir gönül eridir. Onun sevenleri ile devam eden bu tasavvuf ve maneviyat yolu İslam dünyasında Hindistan’dan Balkanlar’a, Yemen’den Kafkaslar’a kadar geniş bir coğrafyada yayılma imkânı bulmuştur. Bu yolun tâkipçileri tarih içinde önemli roller üstlenmişlerdir. İslamiyet’in yayılması için çalışmaktan fakir fukaranın doyurulmasına, bid’atlarla mücâdeleden İslâmî ilimlere katkıya, millî mücâdelelere destek olmaktan aşiret ihtilaflarını gidermeye varıncaya kadar çok geniş bir sahada etkinlik ve rolleri olmuştur. Bu konular sempozyum boyunca akademisyenler tarafından incelenip anlatılmıştır.
Hoca Bahâeddin Nakşibend hazretleri Ahmed Yesevî ve Mevlânâ Celâleddin Rûmî gibi bir mutasavvıftır, gönül eridir. “El kârda gönül yârda” sözünü esas alan bu zât, tasavvufî eğitim aldığı dönemde Orta Asya’nın Buhara şehrinde yolları temizlemiş, sokak hayvanlarının bakım ve tedavisini üstlenmiş, medreselerin temizliğini yapmıştır. Böylece topluma hizmeti esas alan aktif, aksiyoner bir tasavvuf anlayışı geliştirmiştir.
Onun yolunu tâkip edenlerden İmâm-ı Rabbânî Hindistan’da hem Ekber Şah’ın uydurduğu “Dîn-i İlâhî” ile, hem de bid’at ve hurafelerle mücâdele etmiş, İslam dünyasında Müceddid yani yenileyici ve ihyâ edici bir zât olarak tarihe geçmiştir.
19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında İslam dünyası yabancı ülkeler tarafından sömürü gâyesiyle işgal edilmeye başlanınca Nakşibendî mensupları millî mücâdelelerde en ön safta yer almış ve vatan savunmasında önemli hizmetler îfâ etmişlerdir. Şeyh Şâmil, Emîr Abdülkâdir el-Cezâirî, Alvarlı Efe, Muhahmmed Ziyâüddin Nurşinî ve Üsküdar Özbekler Tekkesi postnişîni Atâ Efendi’nin hizmetleri bunlara örnektir.
15. yüzyılda Fâtih Sultan Mehmed döneminden itibaren Osmanlı coğrafyasında etkin olmaya başlayan Nakşibendîlik “Anadolu irfanı” diyebileceğimiz tasavvufî İslam anlayışına önemli katkılar sağlamıştır. Bu yolun büyükleri topluma ahlak ve maneviyat aşılamış, yazdıkları eserlerle kültür ve gönül dünyamıza unutulmaz eserler bırakmışlardır.
İslam dünyasının mezhebî ve etnik çatışmalara sürüklenmek istendiği günümüzde birlik berberliğe ve Anadolu irfanının kuşatıcılığına, hoşgörü ruhuna her zamankinden daha fazla muhtaç olduğumuz açıktır. Böyle bir dönemde tarihimizdeki yıldız şahsiyetleri ve onların irfan anlayışını tekrar keşfetmek, gençliğimize tanıtmak ve günümüze ışık tutmak için bu tür sempozyumlar son derece faydalı olacaktır.
Sempozyumda yapılan konuşmalar ve sunulan bilimsel tebliğler internet ortamına yüklenmiştir. Youtube’da “Nakşibendilik Sempozyumu” yazarak izlemek mümkündür. Sempozyum resmî sitesinde de bu konuda bilgi bulunmaktadır. (www.naksibendiliksempozyumu.org). Ayrıca sunulan tebliğlerin metinleri en kısa zamanda kitap hâlinde yayınlanacaktır.
Sempozyumun hayırlara vesile olmasını dileriz.
Sempozyum Tertip Heyeti